
Ceyhun Atuf Kansu’nun ” Kızamuk Ağıdı” Şiirinin Geleneksel Türk Ağıtlarıyla Olan İlişkisi Türk şiiri, Tanzimat’tan sonra üç kaynaktan beslenir: Batı edebiyatı, halk edebiyatı ve divan edebiyatı. Halk kültürü ve edebiyatına ait unsurlar, Milli Edebiyat ve özellikle de Cumhuriyet döneminde Türk şiiri için önemli bir esin kaynağı olur. Mehmet Emin Yurdakul, Ahmet Kutsi Tecer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Faruk Nafız Çamlıbel, Cahit Külebi başta olmak üzere çok sayıda şairimiz şiirlerinde halk şiirinden geniş ölçüde yararlanır. Cumhuriyet dönemişairlerimizden Ceyhun Atıf Kansu da bu kaynaktan beslenenlerdendir. Anadolu’nun pek çok köyünde çocuk doktoru olarak çalışan Kansu, halkın yaşam şartlarından etkilendiği gibi pek çok şiirinde de halk şiirinin türkü, destan, ninni, ağıt gibi halk şiiri nazım şekil ve türlerinden yararlanır. Şiirlerinde Halk edebiyatına ait motiflerin ve “Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı” gibi hikâyelerin yoğun bir şekilde kullanıldığı görülür. Kansu; “Ali’nin Süt Şişesi”, “Sele Gitmiş Küçük Kıza Ağıt”, “Kamyon Çarpmış Çocuğa Ağıt” ve “Kızamuk Ağıdı” şiirlerinde ağıt türünün özelliklerine yer verir. Bu makalede, Ceyhun Atuf Kansu’nun ‘‘Kızamuk Ağıdı’’şiiri üzerinde durularak; bu şiirin geleneksel Türk ağıtlarıyla olan ilişkisi saptanmaya çalışılmıştır. Bu saptamalar yapılırken; geleneksel Türk ağıtlarıyla ilgili, Ceyhun Atuf Kansu’ nun hayatı ve edebi kişiliği ile ilgili bilgilere de yer verilmiştir. Ceyhun Atuf Kansu’nun mesleğinin (çocuk doktoru) şiirleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Ceyhun Atuf Kansu, şiir, ağıt, Geleneksel Türk ağıtları
KIZAMUK AĞIDIBen, gamlı, donuk kış güneşi,
Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.
Köyleri, yolları, dağı taşı
Isıtıyor, avutuyordum.Bir köy gördüm tâ uzaktan,
Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,
Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,
Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,
Çocukları kızamuk döküyor,
Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.Ali’lerin kızı Emine’yi gördüm,
Öldü…Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,
İkindiye doğru, evlerine vardım,
Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,
Ah, güllü Gülizar öldü,
Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,
Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,
Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,
Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,
Nasıl dönecektim aynı köye?İniyor ve karaltında örtüyordum,
Bu çocukları, bu habersiz çocukları,
Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.
Bir şey demek için açılmıştı dudakları.Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden
Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,
Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,
Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.
O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,
Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?
Ben perişan, utanmış…bu köyün üstünde,
Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?
Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,
Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,
Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,
Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.
Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın
Bütün suçlarını kalbimde taşırım,
Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.
Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye
Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,
Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,
Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.
İkindiye doğru bırakıp kendimi
Bu küçük mezarların üstüne.
Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,
Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.
Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,
Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne
Ceyhun Atuf KANSU




